Ana içeriğe atla

PİRAMİTLERİN SIRRI TEKNOLOJİ SAYESİNDE ÇÖZÜLEBİLECEK Mİ?


Mimari ve mühendislik harikaları olmalarının yanında sanatsal açıdan da zengin bir kültürel birikimi bünyelerinde barındıran piramitlerin nasıl inşa edildiği sorusu
 yüzyıllardır bilim insanlarının, araştırmacıların ve tarihçilerin kafasını kurcalamakta. Bu muhteşem yapıların inşasına yönelik uzaylılardan tutun
da kayıp kıta Atlantis'in teknolojik olarak çok ileri halkına kadar bir çok teori üretildi. Zira bu yapılar öyle eşsizlerdi ki, mesela Keops piramidi 20 yıl içinde 150 m yüksekliğe kadar kaldırılan her biri 2,5 ton ağırlığındaki 2.300.000 adet kireç taşı kullanılarak inşa edilmişti. Toplam ağırlığı 5,5 milyon ton olan bu taşların bu süre zarfında dizilebilmesi için her 2,5 dakikada
bir taşın yerine oturtulmuş olması gerekmekteydi. Yine 
51° 51' 14'' eğimle dizilen bu taşlarda hassasiyetin 1/1000 oranında şaşması durumunda dahi piramitin en tepede düzgün birleşmesi mümkün değildi. Günümüzde bu tarz ufak hatalar en seçkin yapılarda bile makul bir tolerans aralığı olarak görülmekteyken, bundan 4500 yıl önce inşa edilen piramitlerde tepe noktasının kusursuzca birleştirilmiş olması günümüz mimarlarını ve mühendislerini pek tabi hayrete düşürmekteydi. Ayrıca merak uyandıran diğer bir konu ise milyonlarca taş nasıl olup da 140 metreyi aşan yüksekliklere kaldırılabilmişti?

Neyse ki birkaç yıl önce yapılan yapılan bilimsel çalışmalar, bu husustaki sır perdesini az da olsa aralamış gözüküyor.  Fransız mimar Jean-Pierre Houdin ve arkeologların araştırmalarına göre Keops Piramidi, yüzbinlerce işçinin emeği ile birlikte bilim ve teknolojinin ortak ürünü. Ortaya konan bulgulara göre, Piramidin temelini kazmak için 100.000 işçi çalışırken, yaklaşık 100.000 işçi de, piramidin inşasında kullanılan her biri yaklaşık 2 tonluk, 3 milyon taşı üst üste dizmek için emek harcamış. Taşların, piramidin yakınına kurulmuş olan taş ocağından elde edildiği, taşların düzenli ve kolayca taşınması içinse iç ve dış olmak üzere iki rampa oluşturulduğunun saptandığı da ayrıca iddia edilmekte. Bu araştırma her ne kadar yapıların  inşa aşamasına ışık tutsa da piramitlerle ilgili aydınlatılması gereken aşağıda özetlemeye çalıştığım daha pek çok husus bulunmakta. Nitekim;
  • Piramitlerin üzerinden geçen meridyen, karaları ve denizleri iki eşit parçaya bölmekte,
  • Piramit hangi firavunun adına yapıldıysa, kralın odasına yılda sadece iki kez kralın doğduğu ve öldüğü günler güneş ışığı girmekte,
  • Piramit içerisinde bırakılmış kirli su, birkaç gün içerisinde arıtılmış hale gelmekte,
  • Piramitin içerisine bırakılan süt birkaç gün bozulmadan kalabilirken, beklenmeye devam edilmesi durumunda yoğurt haline gelmekte,
  • Gize 'deki üç piramit aralarında bir Pisagor üçgeni olacak şekilde yani  3:4:5 oranında inşa edilmiş, 
  • Büyük piramidin dört yüzeyinin toplam yüzölçümü, piramit yüksekliğinin karesine eşit,
  • Büyük piramit, dört ana yöne göre düzenlenerek yapılmış,
  • Dev bir güneş saati olan piramitler Ekim ortasıyla Mart başı arasında düşürdüğü gölgeler ile mevsimleri ve yılın uzunluğunu bire bir göstermekte,
  • Piramiti çeviren taş levhaların uzunluğu bir günün gölge uzunluğuna eşit ve gölgelerin taş levhalar üstünde gözlenmesiyle günün 0,2419 bölümünden yılın uzunluğu doğru olarak saptanmakta,
  • Büyük piramitin tepesi Kuzey kutbunu, çevresi ekvatorun uzunluğunu birebir temsil etmekte,
  • Piramitin yüksekliğiyle, çevresi arasındaki oran, bir dairenin yarı çapıyla çevresi arasındaki orana eşit,
  • Büyük piranit dünyanın kara kitlesinin merkezinde yer almakta,
  • Piramit içerisine koyulan bir bitki hiç ışık almasa da normale göre daha hızlı büyümekte,
  • Piramitlerin içi yazın serin, kışın ise ılık olmakta,
  • Mumyalarda radyoaktif madde bulunduğundan; mumyaları ilk bulan 12 bilim adamı kanserden ölmesi,
  • Piramitlerin içerisinde ultrasaunt, radar, sonar gibi cihazlar çalışmamakta,
  • Çöp bidonu içindeki yemek artıkları hiç koku yaymadan piramitin içinde mumyalaşmakta,
  • Kesik, yanık, sıyrık gibi yaralar piramidin içinde daha çabuk iyileşmekte,
  • Piramitlerin bazı odalarının içinde ne olduğu hakkında bir bilgi yoktur. Araştırmacıların çoğu ya içinde kaybolmuş ya da aynı yerde birkaç tur atmış fakat içlerini görememişlerdir.   
Gördüğünüz üzere, günümüzden binlerce yıl önce insanoğlunun bilimsel ve teknik bilgisinin bir ürünü olarak inşa edilen bu devasa yapılar, sakladıkları sırlarla çok uzun yıllar daha merak uyandırmaya devam edecekler. Hayranlık verici bir orantıya sahip tüm gizemini taşlarının suskunluğuna bırakmış bu mirası araştırmak ve daha da önemlisi korumak, insanlığın ortak hafızasının geleceğe aktarılması açısından da büyük önem taşıyor vesselam. 



Resim <a href="https://pixabay.com/tr/users/enriquelopezgarre-3764790/?utm_source=link-attribution&amp;utm_medium=referral&amp;utm_campaign=image&amp;utm_content=4266941">enriquelopezgarre</a> tarafından <a href="https://pixabay.com/tr/?utm_source=link-attribution&amp;utm_medium=referral&amp;utm_campaign=image&amp;utm_content=4266941">Pixabay</a>'a yüklendi

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BU İŞTE BİR TERSLİK Mİ VAR?

İnsanoğlu asırlardır yerkürenin eliptik yapısını iki boyuta taşıyabilmek adına farklı projeksiyon teknikleri kullanmıştır. Bu yöntemler içerisinde en çok kabul görmüş olan hemen hepimizin aşina olduğu; her okulda, kurumda, yayında ve daha birçok alanda karşılaştığımız “Merkatör Projeksiyonu” esas alınarak çizilmiş olan dünya haritasıdır. Projeksiyona adını veren, 16. yüzyılın en önemli matematikçileri ve kartograflarından biri olarak anılan Gerardus Mercator, bu haritayı 1569’da hazırladı. Haritanın kerte hattını esas alıyor olması, denizcilik açısından oldukça kullanışlı olmasını ve bu sebeple de popüler olmasını sağladığı muhakkak. Fakat günümüzde bu popülerliğin politik amaçlar doğrultusunda oluştuğu ve gerçekte haritanın büyük bir propaganda malzemesi olduğu iddia edilmekte. Projeksiyonun Dünya’yı belki sosyal açıdan algılayışımızı değil ama fiziksel algılayışımızı kesinlikle yanılttığı vurgulanmakta. Şöyle ki; 1500'lü yıllarda hazırlanan harita, döneminin teknik imkan...

KUANTUM İSİM ANALİZİ

İsmimizdeki harflerin karakterlerimiz üzerinde etkilerinin olabileceği hiç aklınıza gelmiş miydi? Analizciler kullanmış olduğumuz her harfin, sesin bir frekans yaydığını ve bu durumun bizlerin elektromanyetik alanımızı etkilediğini söylüyor. Ayrıca isimlerin baş harfinin çok önemli olduğuna dikkat çekerek “İsim A harfiyle başlıyorsa, kişinin algılaması yüksek, atılgan bir enerjiye sahip, B harfiyle başlıyorsa mücadeleci ve önsezileri güçlü, F ile başlayanlar güvenilir yapıya sahip ve G ile başlıyorsa kıskanç ya da inatçı bir kişilik söz konusu. V harfi olan isimler başına buyruk, dik kafalı; N sağduyu, P saygınlık, L ve S sanatçı kişilik, T ticari yetenek ve kültürel birikimi gösterir” diyorlar. İşte ismimizdeki harflerin karakterlerimizde oluşturacağı etkiler ile ilgili ilginç olduğunu düşündüğüm bir çalışma…Ama nedense j harfi dışında pek de kötü bir tanımlama yok…Yani eminim şimdi pek çoğumuz AAAA tıpkı ben diyecek :) A: Atılgan-enerjik B: Ön sezileri kuvvetli C: Konuşm...

Sosyal Medyanızda Bu Kişileri Eklemeyin!

Sosyal medya her ne kadar bütün dünyayı saran bir ağ haline gelmiş, tanıdığınız hemen herkes orada buluşmuş olsa da; herkesin arkadaşlık teklifini kabul etmek, oradan size gönderilen her davete icabet etmek zorunda değilsiniz.  İşte belli başlı sıkıntıları yaşamamak adına sosyal medyada arkadaş olmamanız gereken insan tipilerini sizin için derledik: Yöneticiniz Sosyal medyada arkadaş olmamaya en çok dikkat etmeniz gereken kişidir kendisi. Öyle ya, ne de olsa çalışmaktan ne kadar yorulduğunuz ya da kurumunuzdan şikayetçi olduğunuz bilgisini yazmak isteyebilirsiniz zaman zaman. Veya hasta olduğunuz bahanesiyle işten kaytardığınız bir gün, sosyal medyanızda adınızın yanına “filanca kafede yiyip için eğleniyor” bildirimi tehlike arz edebilir. Hayatı çocuğunun etrafında dönenler Bu tarz sosyal medya arkadaşları, en sıkıcı kişilerdir. Güncelledikleri durum bilgisi sadece çocuklarıyla ilgilidir. Sürekli çocuklarının fotoğraflarını yükler ve onlara methiyeler düzerler...